Skip to content Skip to footer

Ramazan ve Şırıngadaki Sağ Ol

Bir Ramazan ayını daha rahmet yağan iklim sekinetinde geçirdik. Önüme döküp gün gün muhasebe edecek olsam kendime karşı kızgınlığım büyür. Adını koyamadığım, süsleyemediğim her vakit bana bu duyguyu yaşatıyor. Aciziz, diyebilmek tek reçetemiz.

Ramazan’ın ilk günlerinden beri aklımdan silemediğim bir anı paylaşmak istiyorum. Böylelikle Günce’nin ilk yazısına da vesile oluyor bu an.

Sultanahmet’te yağmura yakalandık. Böyledir, hazırlıksız olunana yakalanırsın. Uzun zamandır da yakalanmıyorum hiçbir şeye. Ya hazırım olağana ya da dışında yerim yok. Tadını özlediğim anların neler olduğunu düşünmekle geçiyor zamanım. Hepimiz öyle değil miyiz, göğüs kafesini harlayan heyecan en son ne zaman kalp yuvanıza uğradı?

Yağmur, rahmet, muhabbet. Güzel bir gecenin sonunda yürüdüğümüz yoldan arabaya kadar bile taksiyle dönebildik. Taksiden inip arabaya binene kadar da ıslandık, bereket o denli. Çantamı koyarken Fatih’in bagajında kalan battaniye ve botları gördüm. Askere gitmeden bunları da vermek lazım, dedi. Bir süredir ara ara eş dost toplaşıp şehrin sakinlerine dışarıda kaldıkları için eşya dağıtıyoruz. Sokağın sakinlerine.

Havalar ısınır bir sene evde durmasın muhabbetleri arasında, bu gece verelim birine, dedik. Ama bir yandan da aklımda İBB’nin evsizleri misafirhanelere yerleştirdiğine dair haberler dolaşıyor. Muhtemelen en son yağışlar başlamadan önce görüştüğümüz kişiler de misafirhanelerdedir diye düşünüyorum.

Topkapı Tramvayı yanındaki köprü altında durduk. Uzaktan bir iki kişi görünüyorlar. Bir yandan üzülüyorum, bu havada dışarıda yaşamak zorunda kalan insanlar var. Bir yandan da, battaniyeler sahibini buldu en azından, diyorum. İnsanın her şeyi normalleştirebilmesindeki hızı ne şaşırtıcı.

Köprü altı sakinleri sayısında azalma yok. Yaklaştıkça şaşkınlığım artıyor. Küme küme insanlar, o soğukta dışarıdalar. Bir yandan da ıslanıyorum, elimdekileri hemen verip arabaya koşmak istiyorum.

İki kişi karşılıklı duruyorlar. İkisi de oturuyor. Uyumayan iki kişi yakaladım, diye düşünüyorum. Sonra birinin üstünde iki kat battaniye varken diğerinde hiçbir şey olmadığını fark ettim. Gülümseyerek konuşuyor arkadaşına doğru.

Selamun aleykum abilerim, battaniye ve bot getirdim, deyince battaniye altında olan yüzünü çevirdi. Kasten birkaç adım uzaktayken sesleniyoruz, ne olur ne olmaz. Tamam abi, dedi battaniyesiz arkadaş. Yakınlaştım. Battaniye paketini ve poşetleri yakınında bir yere koyarken fark ettim. Elini sıkıca lastikle sarmış. Avucunun yan tarafından şırıngayla uyuşturucu vuruyor ama gözleri de bende. Başımı kaldırdım, yüzüne baktım. Saatlerce geçmeyen ve hatta şu an bu yazıyı yazarken de tekrar eden karıncalanma sol kolumu esir aldı.

Poşette içlik de var, giyin de üşümeyin dedim. Kaşları kalkık, gözlerinde ay gibi bir ışık beni izliyor. Ben de öylece kalakaldım. Abi sağ ol, dedi. Git beni böyle görme, der gibi. Mübarek bir gece, belki vesile olur diye dua ettim içimden. Dönüp yavaş yavaş yürüdüm. Yağmur, koşmak, korkmak sonradan geldi aklıma.

Bu Ramazan, bir şırınga içinde sancılı geçti. Şırıngada kırgın bir “sağ ol”la teselli oldum. Şimdi Ramazan’ı mı, vesileleri mi, yağmurun bereketini mi, sokağı mı… Neyi konuşabiliriz?

Ramazan çıkmadan benden çıkmış olsun bu hal. Benden çıkıp eşe dosta da yayılsın, yine vesile olur. Vesileler nasibi bulur.

Allah iman nasibimizi arttırsın. Bizi ancak o korur.

"Gelirken bir savaşçı gibi gelmiştim. Dönerken bir yenik değildim, küçük bir filozof olmuştum."
Cahit Zarifoğlu

YSY © 2024. All Rights Reserved.