Bu yazının başlığına “Vurulmayan Bir Tek Sizin Oyuncaklarınız Kaldı” desek de olurdu. Büyük oyunu görenlere, küresel plan kuranlara ithaf edilirdi. Yine de biz perde arkasında olanları görememiş olurduk, o yüzden baştan da başlıktan da geçelim.
Yaklaşık yüz elli gündür hepimizin yolculuğu benzer. Başlangıçta kurmay zihnimizin kısa süreceğine hükmettiği bir savaşı izlemeye koyulduk. Nasıl olduysa hepimiz kısa süreceğine ihtimal veriyorduk. İsrail’in kulağını çeken güçlü bir gavur çıkar diye düşündüğümüzden mi yoksa hiçbir zaman mücahitleri galip olacakları güçte görmediğimizden mi, bilemiyorum. Sonra dünyayı ayağa kaldırdık(!), bunu da İsrail’in kimseden korkmadığını yeni yeni anlarken bir yol olarak gördük. Kimseden korkmadı herkesten korkar belki. Aramızdan Ronaldo’ya özel video çekenler oldu. Videolar bitti, paylaşımlar tükendi ama zulüm devam ediyordu. Anlamayanların bazısı bazı şeyleri bu vesileyle anladı. Yılmadık, bu sefer salon programlarını başlattık. Ben de Üsküdar Meydan’da bir şiir okuyup İsrail’i epey korkuttum. Sonra biraz çözülme başladı. Devletler değil bu işi ancak boykot bitirir diye kallavi hareketler başlatıldı. Tam millet bulaşık deterjanlarını da değiştiriyordu ki devleti yönetenlerin eşi dostu yerli malını milletimiz hemen bitirmesin, ülkeye döviz girsin diye İsrail’le ticareti arttırdı.
Yaklaşık yüz elli gündür her şey karışıktı. Biz bu denizin çakılı olduğumuzu bilmiyorduk. Sular coştu, kumlar çekildi. Kendini inci sanan bütün herkes aslıyla yüzleşti.
Şimdi her şey ortaya çıkmışken biz köşemize çekilip tövbe ediyoruz. Güçsüzlüğümüze, yenikliğimize, kazandırdığımız ve bize kaybettiren her şey için tövbe ediyoruz. Kimileri de hala su bulansın da inci gibi görüneyim mücadelesinde. Kimin kimileriyseler.
Bu köşe de benim kendimce konuştuğum köşe. Kürsüde yüzü kızarmadan konuşanlara kendimce tarafımı belli ettiğim köşe. Oyun oynama derdi olanlara yaklaşık yüz elli gün sonra oyun bitti, dediğim köşe.